Abdominal aort anevrizması (AAA), karın bölgesindeki ana atardamar olan abdominal aortun duvarının zayıflaması ve genişlemesi sonucu oluşan bir durumdur. Anevrizma, zamanla büyüyerek yırtılma riskini artırır ve bu durum ciddi komplikasyonlara yol açabilir.

Anjiyografi, damarların iç yapısını ve sağlık durumunu değerlendirmek amacıyla yapılan tıbbi bir görüntüleme yöntemidir. "Anjiyografi" kelimesi, Yunanca "anjion" (damar) ve "grapho" (yazmak veya çizmek) kelimelerinin birleşiminden türetilmiştir. Bu yöntem, damar hastalıklarının tanısında ve tedavisinde önemli bir rol oynar ve modern tıpta çeşitli alanlarda uygulanmaktadır.

Bacak damar tıkanıklığı, bacakları besleyen atardamarların daralması veya tıkanması sonucu ortaya çıkan bir durumdur. Bu rahatsızlık, kalp damarları, beyin damarları ve şah damarlarındaki tıkanmalardan sonra en sık görülen damar hastalığıdır. Tıbbi terimle periferik arter hastalığı (PAH) olarak da bilinir.

Varis, bacaklardaki yüzeysel toplardamarların genişleyip deforme olması sonucu oluşan bir durumdur. Genellikle mavi veya mor renkli, kıvrımlı damarlar şeklinde görünürler. Varis, kanın geriye akmasını engelleyen kapakların zayıflaması sonucu meydana gelir. Bu durum, bacaklarda kan birikmesine ve sonuç olarak şişlik, ağrı ve rahatsızlık hissine yol açar.

Beyin anevrizması, atardamar duvarındaki zayıf bir noktada meydana gelen balonlaşmayı ifade eden bir tıbbi terimdir. Tüm erişkinlerin yaklaşık %3'ünü etkileyen ve yaşla birlikte görülme sıklığı artan bu hastalık, önemli sağlık sorunlarına yol açabilir. Anevrizmanın duvarı, normal bir damar duvarına göre daha ince ve zayıftır. Zamanla bu duvarın incelmesi, en zayıf noktadan patlamasına neden olabilir ve bu durum beyin zarları arasında kanamaya, yani "subaraknoid kanama"ya yol açar. Subaraknoid kanama, hayati risk taşıyan bir durumdur ve anevrizma kanaması yaşayan hastaların yaklaşık yarısı, kanama ve komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybetmektedir.

Derin ven trombozu (DVT), vücuttaki derin yerleşimli venlerin, yani toplardamarların pıhtılaşarak tıkanmasıdır. Bu durum, genellikle bacaklarda görülür ve kan akışını zorlaştırarak ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. DVT, venöz bir hastalık olup, atardamarların tıkanmasından farklıdır.

Diyabetik ayak, diabetes mellitus hastalarında sıkça görülen, genellikle periferik damar hastalığı ve sinir hasarına bağlı olarak gelişen bir komplikasyondur. Ayaklarda yaralar, enfeksiyonlar ve bazen de gangren gibi ciddi durumlarla sonuçlanabilir. Diyabetik ayak tedavisi, multidisipliner bir yaklaşım gerektirir ve genellikle endokrinoloji, ortopedi ve girişimsel radyoloji uzmanlarının birlikte çalışmasını içerir.

Sertleşme sorunu (erektil disfonksiyon), erkeklerde cinsel ilişki için yeterli ereksiyonu elde etme veya sürdürme yeteneğinde yaşanan bir bozukluktur. Bu durum, hem fiziksel hem de psikolojik nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabilir. Son yıllarda, özellikle damar kaynaklı erektil disfonksiyonda anjiyografi yöntemleriyle yapılan tedavi yöntemleri, önemli bir alternatif olarak gündeme gelmiştir.

Girişimsel radyoloji, görüntüleme yöntemlerini (ultrason, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans gibi) kullanarak tanı ve tedavi amacıyla gerçekleştirilen invaziv işlemlerin bütünüdür. Girişimsel radyologlar, bu teknikleri kullanarak hastalıklı dokulara ulaşır, çeşitli prosedürler gerçekleştirir ve hastalığın tedavisinde önemli bir rol oynar. Bu alan, hastaların daha az invaziv yöntemlerle tedavi edilmelerini sağlayarak, geleneksel cerrahi işlemlerin gerekliliğini azaltır.

Biyopsi, hastalıkların tanısı ve değerlendirilmesi için kullanılan temel bir yöntemdir. Bu makalede, ince iğne biyopsisi (IIB) ve kalın iğne biyopsisi (KIB) olarak adlandırılan iki yaygın biyopsi türü detaylı bir şekilde ele alınacaktır. Her iki yöntem de farklı klinik senaryolar için uygun olup, hastaların teşhis ve tedavi süreçlerinde önemli rol oynamaktadır.

İnme, beyni besleyen atardamarların tıkanması sonucu, kişinin hareket, his, konuşma veya algılama fonksiyonlarından birinin veya birkaçının ani kaybıdır. Beynimizdeki çeşitli fonksiyonlar, beynin farklı bölgeleri tarafından kontrol edilmektedir. Bu fonksiyonlar, beyin için gerekli olan enerji (oksijen ve glukoz) atardamarlar aracılığıyla taşınan kan ile sağlanır. Eğer bir atardamar tıkanırsa, o damarın beslediği beyin bölgesinin fonksiyonları kaybolabilir, bu da inme (felç) ile sonuçlanır. Eğer tıkanıklık kısa süre içinde açılırsa, inme belirtileri geçici olabilir; ancak tıkanıklığın süresi kritik bir seviyeyi aşarsa, beyinde kalıcı hasar oluşabilir.

Karaciğer kistleri, karaciğerde sıvı dolu keselerin oluşumunu ifade eder. Bu kistlerin çoğu iyi huyludur ve genellikle belirti vermezler. Ancak bazı türleri, özellikle köpek kisti (kist hidatik), önemli sağlık sorunlarına yol açabilir

Kanser tedavisinde, özellikle karaciğer kanserlerinde, son yıllarda pek çok yenilikçi yaklaşım geliştirilmiştir. Bu yöntemlerden biri de Transarteryal Kemoembolizasyon (TAKE) olarak bilinir. Kemoembolizasyon, karaciğerdeki tümörlerin tedavisinde kullanılan etkili bir girişimsel tedavi yöntemidir. 25 yıldan uzun bir süredir dünya genelinde uygulanmakta ve kemoterapiden daha yüksek etki sağladığı bilimsel olarak kanıtlanmıştır.

Kanser tedavisinde, özellikle karaciğer kanserlerinde, son yıllarda çeşitli yenilikçi yöntemler geliştirilmiştir. Bu yöntemlerden biri de radyoembolizasyondur. Radyoembolizasyon, özellikle karaciğer tümörlerinin tedavisinde kullanılan etkili ve hedeflenmiş bir girişimsel tedavi yöntemidir.

Karbondioksit, tıp alanında uzun süredir kullanılan, renksiz ve kokusuz bir gazdır. Özellikle anjiyografi uygulamalarında geleneksel kontrast boyalara bir alternatif olarak dikkat çekmektedir. Geleneksel anjiyografi yöntemlerinde kullanılan iyot bazlı kontrast maddeler, böbrek yetmezliği ve anaflaktik reaksiyon gibi ciddi riskler taşıyabilir. Bu bağlamda, karbondioksit anjiyografisi, birçok hasta için güvenli bir seçenek sunmaktadır.

Penil renkli Doppler ultrasonografi, penisteki kan akışını değerlendirmek için kullanılan non-invaziv bir görüntüleme yöntemidir. Doppler ultrasonografi, ses dalgalarının hareket eden yapıları değerlendirmesine olanak tanıyan bir tekniktir. Renkli Doppler ise bu ses dalgalarının hızını ve yönünü renkli olarak gösterir, böylece kan akışının dinamiklerini daha ayrıntılı bir şekilde analiz edebiliriz.

Perkutan drenaj, çeşitli tıbbi durumlarda kullanılan, minimal invaziv bir prosedürdür. Bu işlem, vücut içinde biriken sıvıların boşaltılması için gerçekleştirilir. Hem acil hem de planlı tıbbi durumlarda kullanılır ve birçok farklı medikal disiplin tarafından uygulanabilir.

Portal ven tıkanıklığı, dalak ve bağırsaklardan gelen kanı karaciğere taşıyan portal venin pıhtı ile tıkanması durumudur. Bu durum, sindirim sistemi üzerinde ciddi etkiler yaratabilir ve çeşitli sağlık sorunlarına yol açabilir. Portal ven tıkanıklığı, nadir görülen bir hastalık olmasına rağmen, özellikle karaciğer sirozu gibi durumlarla ilişkilidir. Bu makalede, portal ven tıkanıklığının nedenleri, belirtileri, tanı yöntemleri ve girişimsel tedavi seçenekleri üzerinde durulacaktır.

Prostat arter embolizasyonu (PAE), prostat büyümesinin tedavisinde kullanılan modern ve minimal invaziv bir yöntemdir.

Perkutan transhepatik kolanjiografi (PTK) ve perkütan biliyer işlemler, karaciğerin safra yollarının değerlendirilmesi ve tedavi edilmesi için kullanılan minimal invaziv prosedürlerdir. Bu işlemler, safra yolunda tıkanıklık, taş veya diğer patolojilerin tanı ve tedavisinde önemli rol oynar. Bu makalede, PTK ve diğer perkütan biliyer işlemlerin temel prensipleri, uygulama alanları, prosedür detayları, komplikasyonları ve yönetim stratejileri kapsamlı bir şekilde ele alınacaktır.

Pulmoner tromboemboli (PTE), genellikle derin ven trombozu (DVT) sonucu oluşan bir kan pıhtısının akciğer arterlerine embolize olması sonucu meydana gelir. Bu durum, akut veya kronik solunum yetmezliği, kalp yetmezliği ve ölüm riskini artırabilir. PTE'nin tedavisi, genellikle antikoagülasyon ve trombolitik tedavilerle başlansa da, bazı durumlarda girişimsel radyolojik yöntemler gerekebilir. Bu makalede, PTE'nin tanımı, belirtileri, tanı yöntemleri ve girişimsel radyolojik tedavi seçenekleri detaylı bir şekilde ele alınacaktır.

Kanser tedavisinde, tümörlerin lokal kontrolü ve çıkarılması her zaman birinci önceliktir. Geleneksel cerrahi yöntemlerin yanı sıra, son yıllarda gelişmiş girişimsel tedavi yöntemleri de tedavi seçenekleri arasına girmiştir. Radyofrekans ablasyon (RFA) ve mikrodalga ablasyon (MWA) bu yöntemlerden ikisidir. Her iki yöntem de, çeşitli kanser türlerinin tedavisinde etkili alternatifler sunar.

Boynumuzun her iki yanında bulunan ve beynimize kan taşıyan iki önemli atardamara "karotis" veya "şah damarı" denir. Beynin beslenmesi için gerekli olan kanın büyük bir kısmı bu damarlar aracılığıyla sağlanır. Şah damarı darlığı veya tıkanıklığının en yaygın sebebi damar sertliğidir (ateroskleroz).

Torakal aort anevrizması (TAA), göğüs kafesi içinde bulunan ana atardamar olan torakal aortun balonlaşmasıdır. Vücudun en büyük atardamarı olan aortun normal çapı yaklaşık 3.5 cm’dir; bu çapın aşılması ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Torakal aort anevrizması, potansiyel olarak hayati riskler taşımakta ve bu nedenle erken tanı ve tedavi büyük önem arz etmektedir.